ahmet kaya tezkere
Ay'ın altında kağnılar gidiyordu
Kağnılar gidiyordu
Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
Dağlar öyle uzakta,
Sanki gidenler hiç bir zaman
Hiç bir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar; ayın altında dönen ilk tekerlekti, ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
Başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
Ufacık kısacıktılar
Ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
Ve ayakları altından akan
Toprak, toprak ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
Ve kağnılarda tahta yataklarında
Koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar, birbirlerinden gizleyerek
Bakıyorlardı ayın altında
Geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar...
Bizim kadınlarımız;
Korkunç ve mübarek elleri
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
Anamız, avradımız, yarimiz
Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
Ve soframızdaki yeri; öküzümüzden sonra gelen
Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
Ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
Işıltısında yere saplı bıçakların
Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar,
Bizim kadınlarımız.
Şimdi ayın altında
Kağnıların ve hartuçların peşinde
Harman yerine kehribar başlı sap çeker gibi
Aynı yürek ferahlığı,
Aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
İnce boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar yürüyordu
Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.
Yürüdü tren de yolda inilmez
Derdim çoktur memlekete söylenmez
Tükendi cephanem, geriden gelmez
Tezkeremden evvel vurdular beni,
Sılama hasret koydular beni.
Aziz Abdal dağı ordugah yeri
Bir haftalık hayındır yenmiyor kuru
Hasretlik kaldı koca Kayseri
Tezkeremden evvel vurdular beni,
Sılama hasret koydular beni.
Ağır makineni de tepeden inmez
Tarıyor ırmağı kimse görünmez
Verilen parolar aklıma gelmez
Gözüm göre göre vurdular beni,
Sılama hasret koydular beni.